الكف والطبلة

قصة قصيرة جدا
ابراهيم درغوثي

ترجمها الى التركية :


İbrahim DARĞUTİ
ÇOK KISA HİKAYE

Avucun kırmızı olana dek davula çarptın, ellerin uyuşana kadar güçle ve barbarlıkla davula çarpmıştın, hafif bir elektrik akını gibi bütün bedende bu uyuşma yürüdü, daha sonra, alnının üstündeki ter boynuna doğru akarak oturup bir sanatçı gibi davulun derisinin derdine derman bulmaya çalıştın, serin bir kış gecesinde sıcak bir rüya gibi şenlendiren sezgiler parmakların arasından çıkmaya başlamıştır,


Sevinerek oynayarak kadınlar ikişer üçer dörder olarak oyun sahnesine giriyorlardı, her tarafta hareket doluydu, becerikliymişcesine göğüsleriyle oynayabilip süslerini göstermeye çalışıyorlar, avuçlara kına yakınmıştı, dudaklara da kırmızı, gözlere de sürme çekilmiş, ağızlarda da sivak, tokuşa kakışa, birbirlerine değinerek gülüşerek, göz kırparak, bazen yavaşlayıp davula düşerler, bazen de güvercinler gibi göğe uçarlar,
Ve sen de aklınla herşeyi görüyorsun, hareket ve sesleri beyninde kaydediyorsun, ve bunları kendine almayı düşünüyorsun, kendi içinde diyorsun,
Bu bir şişmandır ve oynaktır, kesinlikle başka şeylerde de yamandır

Ve bu küçük kız daha yolculuğunun ilkindedir ama çok ince, ayak sesleri ezgilidir, ellerinin hareketleri de çok düzgün ve serptiği koku gayet tatlı,
Öbürü de yasemin ağacının gölgesi gibi yumuşaktır...

Kimyon, Cavi, Kumri, Bahu ve Nadd kokuları çevrede yayılıyor, yine de zılgıtlar, bu esnada zurnalı arkadaş da zurnasına devam ederken sen ezgilerin düzeni bozulduğunu anlayacaksın, ve deli hayallerin seni çok uzaklara almıştı, masaya doğru yönlenerek avcunla masayı çarparsın, ellerin uyuşana dek çarpmayı sürdürürsün,
Oyun sahnesi yine heyecanlanır, sahnedeki kadınların dikkatini çekmeden elindeki kara gözlüğü takarak senin ölmüş olan ruhunu örtmüş olursun.




الكف والطبلة

ضربت بكفك الطبلة حتى احمرت الكف . ضربتها بعنف وشراسة حتى أصاب الخدر اليدين . خدر لذيذ سرى في كامل بدنك كلسعة كهرباء خفيفة . بعدها ، والعرق يبلل جبينك ويسيل على عنقك عدت تدريجيا إلى رقتك وأنت تعالج جلد الطبلة بحذق الفنان ، فيخرج اللحن الطروب من بين أصابعك كالحلم الدافئ في ليلة شتاء .

وتتصايح النسوة فرحات ، ويهللن ، ويدخلن حلبة الرقص مثنى وثلاث ورباع ، يحركن أردافهن في كل الاتجاهات ، ويلعبن بالصدور بمهارة ، ويستعرضن زينتهن : حناء منقوشة ملء الكفوف ، وأحمر على الشفاه ، والعيون غطاها الكحل ، والأفواه مدبوغة بالسواك . وهن يتدافعن ويتضاحكن ويتلامسن ويتهامزن ويتغامزن ويتساقطن مرة على الطبل ومرات في حجرك . يبطئن لحظات ، ثم يهربن خفيفات كرف الحمام .
وأنت ترى بعقلك كل شيء . تسجل في دماغك الأصوات والحركات ، وتحلم بامتلاكهن . تقول لنفسك :
- هذه سمينة رجراجة تحذق الرقص ، وتحذق أشياء أخرى لا محالة .
- وهذه الطفلة مازالت في بداية الرحلة إلا أنها نجيبة . أسمع دق قدميها على الأرض منغما ، وتحريك يديها متزنا ، وعطرها لذيذ
- وهذه رقيقة كظل شجرة ياسمين ...

وتفوح روائح الند والبخور وعود القماري والجاوي والكمون ، وتعلو الزغاريد .... فيلكزك صديقك صاحب المزمار ، فتفهم أن اللحن قد اختل ، وأنك قد سرحت بعيدا بخيالك المجنون ، فتعود للطبلة تضربها بالكف... تضربها حتى يصيب يديك الخدر .
ويعم الهياج من جديد حلبة الرقص ، فتستغل فرصة عدم انتباه النسوة ، وترفع يدك إلى وجهك تغطي بالنظارة السوداء روحك الميتة .







******


دم أبي
قصة قصيرة جدا
ابراهيم درغوثي

سقطت السلة من يد الطفل . سقط قلب الطفل فوق الاسفلت
سقطت السلة . سلة بها قارورة خمر
جرى السائل الأحمر فوق الإسفلت .
وقف الطفل لحظة مرعوبا ، ثم وقع على ركبتيه يجمع زجاج القارورة .
تكثفت فوق السائل رغوة بيضاء .
وقع عليها الذباب .
بنى الطفل سدا من التراب جمع وراءه السائل الأحمر .
وقع الطفل على زنديه . لتذكيركم ، زنداه نحيلان ، نحيلان جدا
وقع الطفل على زنديه يجمع زجاج القارورة . يركبه فوق بعضه
يحاول صنع قارورة جديدة . لم لا يحاول ؟
جرى دمه . جرى دمه فوق الاسفلت
بنى سدا آخر بكف يده اليمنى ، ثم اليسرى ، ثم الاثنتين .
قام الطفل على ركبتيه . نادى :
- أعطوني ( لم يدر ماذا يطلب ) . أجمع فيه دم أبي ...
ودمي ..





ÇOK KISA HİKAYE
İbrahim DARĞUTİ

Sepet çocuğun elinden düştü, onun ardı sıra çocuğun kalbi asfalta düşmüştü,
Sepet düştü, sepetin içinde bir raki sürahisi vardı,
Sürahideki sıvı asfaltın üzerine aktı.
Korkarak çocuk birkaç an durdu, sonra diz çöküp sürahinin parçalarını toplamaya başladı.
Sıvının üzerine köpük toplaşmaya başlamıştır.
Üzerine de sinekler yıkıldı.
Toprakla bir set kurarak sıvının uzağa akmasını önlemiştir çocuk.
Sonra.. çocuk iki ince kollaına düştü, kollarının ince olduğunu sizleri hatırlatmak istiyordu
Sürahinin parçalarını toplayıp üstüste takarak iki ince kollarına düşmüştü,
Yeni bir sürahi yapmaya çalışıyordu,.. niye yapamasınki?,
Kanı asfaltın üzerine aktı
Diğer sağ eliyle başka bir set yapmıştır, sonra solla ve daha sonra iki elleriye
İki dizinin üstüne kalkarak çağırmaya başladı çocuk,
Bana verin (istediğini zaten bimiyordu), birşey babamın kanını...
Ve kanımı toplayayım...



********



الأرانب لا تبكي موتاها .
قصة قصيرة جدا
ابراهيم درغوثي



اليوم الأول ، في الصباح الباكر ، في غفلة من الشمس،
غادرت الأرانب الجحر .
أولا ، خرج الأرنب الأسود ، الشرس ، المرقط بالأبيض .
اندفع من باب الجحر المحفور بعناية تحت زيتونة ، في جانب الوادي . قفز عاليا ، وغاب وراء الهضبة .
تبعه الأرنب الرصاصي وجلا . تشمم وجه الهواء الطري . عطس . التفت يمنة . التفت يسرة ، وغاب وسط الدغل .

جاء الأرنب البني ثالثا . وقف برهة في باب الجحر . هز رأسه ، وسلم على الشمس الكبيرة ، وقفز وراء الأرنب الرصاصي .
في المساء والشمس الثقيلة تختفي وراء الجبل ، أطل الأرنب الأسود من وراء صخرة ، ثم خفيفا قفز داخل الجحر . بعد دقيقة وصل الرصاصي فطنا يقظان النظرة ، إلا أن خطوه كان ثقيلا بعض الشيء . دس رأسه في باب الجحر ،، وغاب في الظلام . قفز الأرنب البني كالطيف وراء الرصاصي وهدأت الحركة أمام جحر الأرانب .

بعد ثلاثة أيام ، صباحا ، كان الأرنب البني أول من أطل من الباب
جاء بعده الرصاصي ، ثم الأسود ...
حين وصلت الشمس صرة السماء ، انهمر الرصاص على الأرانب .
وأظلم وجه السماء .

مساء ، قفز الأرنب الأسود داخل الجحر .
بعد دقيقة لحق به البني مهزوز الخطو ، يكاد يخطئ الباب .
بعد أسبوع ،في المساء الساكن كمقبرة مهجورة ، عاد الأرنب الأسود وحيدا إلى الجحر
بعد عشرة أيام ،غابت الشمس الذابلة ، ولم يطرق باب الجحر طارق .
بعد أسبوعين ، صباحا ، أطل من باب الجحر أرنب أسود مرقط بالأبيض
جاء وراءه أرنب رصاصي ، ثم تبعهما البني .
تشممت الأرانب العشب النابت أمام الجحر ، ولحست الطل من على الأزهار التي استيقظت لتوها ، ثم قفزت ، وغابت وراء الهضبة .

كانت الأرانب الثلاثة صغيرة .أكبر بقليل من فأر المنزل .
نطت خفيفة هنا وهناك داخل الحقل الفسيح . ثم ، وكأن تعب الدنيا كلها حط عليها ، فاقتربت من بعضها ، ونامت تحت ظل شجرة زيتون .

في المساء ،عادت الأرانب إلى الجحر . دخل الأرنب الأسود أولا ، ثم تبعه الرصاصي ، فالبني ...
وهبط الليل على الربوة . وازدان وجه السماء بنور القمر ...






ÇOK KISA HİKAYE
İbrahim DARĞUTİ


İlk gün, kuşluk vaktinde, güneş uyarken
Tavşanlar çukuru bırakmış.
İlkin, beyaz noktalı canavarlaşmış kara tavşan çıkmıştı
Zeytin ağacının altında özenle eşilmiş olan çukurdan ansızın zıplamıştı, derenin yanında, yükseklere hoplayıp tepenin arkasında kaybolmuştu.
Onun ardı sıra boz tavşan gitmişti, yumuşak yel yüzüne esmişti. Tıskırdı. Sağ yönüne yüz çevirdi sonra da sol yönüne baktı, ve ormana doğru koşarak kaybolmuştu.


Ardında da kahve renkli tavşan bir saniyeye kadar çukurun kapısında durup başını kıpırdararak kocaman güneşi selamlamıştı, boz tavşanın izini takip etti.

Akşamleyin, ağır güneş dağların ardında kaybolurken, bir kayanın ardından kara tavşan göz önüne çıktı, hoplayarak çukura sığındı, bir dakikadan sonra boz tavşan açıkgözlüymüşcesine ulaştı, ancak adımları ağırmış gibi koşuyordu, başını çukurun kapısından sokmuş, karanlığa yutuldu, boz tavşanın arkısından bir hayal gibi kahve renkli tavşan zıplayarak gelmişti, çukurun kapısına ulaşır ulaşmaz kendini sakin tutmaya çalıştı.


Üç gün sonra, sabahleyin, kahve renkli tavşan çukurdan başını çıkaran ilk tavşan olmuştu
Ardından boz sonra kara tavşan oldu…
Güneş göğün merkezine ulaşır ulaşmaz, yaylım ateş tavşana yağdırıldı.
Gök ise kararmıştı.

Akşamleyin ise, kara tavşan çukura girmişti
Bir dakikadan sonra ayağı sapacakmış gibi ve kapıyı kaybedecekmişcesine kahve renkli tavşan kara tavşanı ulaşmıştı.
Bir haftadan sonra, tenha bir mezarlık gibi, sessizliklerle kuşatılan akşam, kara tavşan tek başına çukura dönmüştü,
On gün sonra, soluyan güneş batana dek, hiç kimse kapıya çalmadı.
İki hafta sonra, ve sabahleyin, beyaz noktalı kara tavşan çıkmıştı
Onun ardında boz bir tavşan meydana gelip daha sonra kahve renkli bir tavşan gelmişti,
Tavşanlar çukurun önündeki biten çimenin kokusunu koklayıp yeni uyanmış olan çiçeklerin üzerindeki biriken su damlalarını yalayarak zıplayıp tepenin arkasında kayboldular,

üç küçük tavşanlar evin farelerinden birazcık büyük idi
Geniş tarlanın içinde hafif hareketlerle hoplayıp zıpladılar, biraz sonra dünyada ne kadar yorgunluk varsa onların üzerlerine koyulmuş gibi oldu, birbirlerinden yaklaşarak zeytin ağacının gölgesinin altında uykuladılar.
Akşamleyin ise tavşanlar çukura geri dönmüştür, ilk olarak kara tavşan girmişti, ardından da boz tavşan sonra da kahve renkli tavşan girmişti….

Tepenin üzerine de gece perdelerini örtüp gökyüzü ay aydınlığıyla süslenmiştir…

AVUÇ ve DAVUL BABAMIN KANI TAVŞAN ÖLENLEİNE AĞLAMAZ